Bir
fareceğiz devenin yularını eline aldı , kurula kurula yola düştü.
Deve , tabiatındaki mülayimlik nedeniyle müdahale etmedi , beraberce
yola koyuldular.
Farenin
:
-“Ben
ne pehlivan , ne yiğit bir ermişim !...”
diye içinden geçirdikleri deveye yansıdı , malum oldu , o da
:
-“Gururla
önümde yürü bakalım , ben sana gösteririm. “ dedi.
Gide
gide bir büyük ırmağın kenarına ulaştılar. Öyle büyük ve
derindi ki, fil dahi zebun olurdu. Fare kas katı kesildi , kala kaldı
olduğu yerde.
Deve :
-Ey dağda
, ovada bana arkadaş olan ; sen kılavuzsun , öncümsün benim . Niçin
şaşırıp durakladın. Gir suya , ercesine ayak bassana ırmağa,
dedi.
Fare
dedi ki :
-Bu pek
büyük , pek derin bir su . Arkadaş , doğrusu boğulmaktan
korkuyorum.
Deve :
-Hele
bir göreyim , ne kadarmış şu su , dedi , ayağını ırmağa soktu ,
-A
hayvanların kusuru , a kör sıçan !... Diz boyuymuş ancak. Neden şaşırdın,
diye alay yollu söylenince , Fare dedi ki :
-Ey hünerli
deve , sana diz boyu ama benim tepemden yüz arşın aşar. Dizden dize
fark var. Sana karınca gibi lakin bize ejderha !...
Deve
dedi ki :
-Öyleyse
bir daha küstahlık etme de canın yanmasın. Kendin gibi farelerle boy
ölçüş sen , deveyle sıçanın sözü yoktur.
Fare :
-Tövbe
ettim. Yaratanın hakkı için beni bu helak edici sudan geçir!...
dedi, deve de acıdı.
-Haydi
hörgücüme sıçra da otur . Bu geçiş benim işim ... seni de ,
senin gibi yüzlercesini de geçiririm , dedi.
Sultan
değilsen ; yürü raiyet ol!...
Ticarette
kâmil değilsen; yalnız başına dükkan açma , yoğurulup kemâle
gelinceye kadar birisinin hükmü altına gir!...
“Susun
dinleyin” hükmünü işit , sükût et!.. Madem ki Hakkın dili
olamadın , bari kulak kesil!...
Mesnevi II-264 |