O iyi adlı, iyi sanlı padişah,
bir gece tahtında otururken damda bir tıkırtı, hay huylar duydu.
Sarayın damında sert sert adımlar atılıyordu.
- "Kim acaba bu
densiz?.." derken içinden, başını dışarı
uzatarak.
- Kim o ? Diye seslendi. Bu herhalde peri olmalı. Yoksa insandan kimin
haddine düşmüş, bu saate sarayın tepesinde gürültü etmek!...
O zamana kadar hiç görmediği bir bölük halk damdan başlarını
uzatarak dediler ki:
- Kayıbımız var, gece vakti onu arayıp duruyoruz.
İbrahim Edhem:
- Ne arıyorsunuz? Dedi.
- Develerimizi, dediler.
- Damda deve arandığını kim görmüş, diyince İbrahim Edhem;
- Peki... öyleyse sen taht üstünde oturup padişahlık ederken,
Allah’ı arayıp bulmayı nasıl umuyorsun?.. dediler.
İşte bu oldu!.. Bundan sonra İbrahim Edhem’i kimse görmedi. Peri
gibi insanların gözünden kayboldu. Aslında halkın önündeydi ama,
mânası gizli idi. Zaten halk sakaldan, hırkadan başka neyi görür
ki?.. Kendi gözünden de kayboldu, halkın gözünden de!.. İşte
ondan sonra Zümrüdüanka gibi alemde meşhur oldu. Hangi kuşun canı
Kafdağı’na geldiyse, bütün âlem onu söyler, ondan
bahseder!...
Mesnevi - IV-68
|