Mecnun ayrılığın derdinden, kavuşma özleminin ateşinden hastalanmış,
kendinden geçmişti adeta. Boğazı şişmiş, şişkinliğin zorlamasıyla
da tutulmuştu. Tedavi için hekim geldi, muayene etti, gördü ki;
damarı yarıp kan almaktan başka çare yok!. Kanı uzaklaştırmak için
da hacamat etmek lazım. En usta hacamatçıyı aradılar, bulup
getirdiler. Mecnun'un kolunu bağladılar, tam damarı yaracakları
zaman hacamatçıya haykırarak:
- Paranı al, git!.
Hacamat etme!. Bırakın bu köhnemiş bedenimi, ölürsem öleyim,
dedi.
Hacamatçı dedi ki:
- Bundan ne korkuyorsun?
Sen ki, kükremiş aslandan bile korkmazsın!. Geceleyin; aslan, kurt,
ayı ve bir çok yaban hayvanı çevrene saf olurlar da, sende aşk ve
vecdden başka bir şey görmezler!. Senden insan kokusu almazlar!.
Kurt, ayı, aslan bile artık aşk nedir biliyor da, aşktan kör olan
kişi ise köpekten de aşağıdır! Köpekte aşk olmasaydı; Ashabı
Kehf'in köpeği kalp erbabını arar mıydı hiç? Bilinmez
ama, âlemde onun cinsinden çok köpekler vardır. Sen ise, kendi
cinsinden olandan bile bir koku almadın, artık koyunla kurttan aşk
kokusunu nasıl alacaksın? Bilirsin ki aşk olmasaydı varlık olmazdı!.
Nasıl olur da; ekmek gelip senin vücudunda kalırdı?.. Neden; ekmek
varlığına katıldı?.. Sebep; aşk ve istektir!.. Yoksa, ekmeğin can
olabilmesi mümkün olur muydu hiç?.. Aşk; ölü ekmeği can
haline getirmekte, fani olan canı ise, ebedileştirmekte!..
Mecnun dedi ki:
- Ben yaradan korkmuyorum
hacamatçı!.. Bilirsiniz ki sabrım dağlardan dahi fazladır!.. Hatta,
yarasız durmaya tahammülüm yoktur, yaralara aşıkım, koşa koşa
giderim onlara!.. Lâkin, vücudum Leyla ile doludur. Korkarım ki beni
hacamat ederken Leyla'yı yaralarsınız!.. Gönlü aydın olan akıllı
kişi bilir ki; benimle Leyla arasında bir fark yoktur!..
Mesnevi - V - 164
|