Fare su içmek için indiği dere başında kurbağa ile tanıştı. Çok
sevdiler bir birlerini. Devamlı buluşmaya karar verip bir vakit
tayin ettiler. Her sabah erken saatlerde buluşuyorlar dere kenarında;
bir birlerine başlarından geçen ilginç olayları, duydukları
hikayeleri anlatıyorlar, duygularını kâh baş
diliyle, kâh hal lisanıyla iletiyorlar, dostlukları, arkadaşlıkları
sevgiye dönüşüp daha yakın bir hal arz ediyordu.
Fare bir gün kurbağaya:
-Ey aklımın ışığı
dedi!.. Zaman oluyor ki bir sır söylemek istiyorum, sen suyun içinde
oluyorsun. Derenin kıyısından ne kadar seslensem, haykırsam, naralar
atsam ulaştıramıyorum sana sesimi. Ey yiğit, ey er kişi!.. Bu
muayyen buluşma
vakitleri bana yetmiyor, sohbetine doyamıyorum senin. Yol gösteren
ibadet olan namaz beş vakit olarak farz edildi ama, âşıklar daima
namazdadırlar. O sarhoşluk, o başlardaki mahmurluk ne beş vakitle
yatışır, ne beş yüz bin vakitle .. Âşıka bir an ayrılık bir yıl
gibi gelir, bir yıllık vuslat dahi onca bir hayalden ibarettir.
Ey merhametli, sevgili dost!.. Seni görmeden bir an bile duramaz hale
geldim. Beni sevindir. Günde bir kerre vuslat kandırmıyor bu susuzu
..
Mevkiinin zekatını ver de bu yoksula bir bak. Edepsiz yoksul buna layık
değil ama senin umumi lûtfun bunun çok üzerindedir. Lûtfun için lûzuma
hacet yoktur aslında. Güneş güle de vurur, gübreye de, fakat nuruna
ziyan gelmez. Pislik onun
hararetiyle kurur odun olur, külhanı nurlandırır, hamamın kapısını,
duvarını kızdırır ,parlatır. Pisliğe bunu yapan yeşilliklere, güllere,
nergislere neler yapmaz?.. Bir gün kerem sahibi biri,sofiye: "Sana
bugün bir kuruş mu
vereyim,yoksa yarın üç kuruş mu?" diye sorduğunda:" Peşin
sille veresiye keremden hayırlıdır!.." der. Ben de dayanamaz
oldum artık. Suya dalmama imkan yok,çünki terkibim topraktan meydana
gelmiş. Kerem et bir nişane ver sesimi sana ulaştırsın.
Bunun için konuşup görüştüler,
şu karara vardılar: Bir uzun ip bulacaklardı. Bir ucunu
farenin, diğer ucunu da kurbağanın ayağına bağlayacaklar. İstedikleri
zaman bir birlerini haberdar ederek buluşacaklardı.
Bu düzen kurbağanın gönlüne acı geldi. "Bu pis beni bağlıyor
galiba!.." dedi ama, kararı önceden vermişlerdi. Sözünden
cayamadı.
Fare doğru yolu bulmuş
olan kurbağa ile buluşmak isteyince o aşk ipini çekerdi. İpe
güvenirdi. Derken bir alaca karga geldi, kapıverdi fareyi havalandı.
Kurbağa da onunla birlikte gökyüzünde.
Bu durumu gören halk:
-Karga hileyle sudaki
kurbağayı nasıl avladı?... Diyorlardı.
Kurbağa; bu, suda yaşamayan susuz hayvanlar gibi, aşağılık bir
mahlûka eş olmanın lâyığıdır.
Beden de can ayağında
ipe benzer,onu gökyüzünden yere çeker durur, Can kurbağası,
kendinden geçme suyuna hoş bir surette dalmışken, beden faresinden güzelce
kurtulmuşken, onu iple çeker de,bu çekişten ne acılar duyar.
Mesnevi VI-233
|