Mecnun
; bir köpeğin etrafında dönüp dolaşıyor, onu öpüyor, okşuyor,ululayıp
, ağırlıyor, saf şekerden şerbetler içiriyordu. Üzerine vazife
olmayan işlere burnunu sokmayı adet edinen biri yanına gelerek dedi
ki:
-
A ham Mecnun!.. Şu yapmakta olduğun şey delilik ve sersemlikten
ibarettir. Köpeğin ağzı daima pis şeyleri yer. Ardını bile
diliyle temizler.
Köpeğin ayıplarını bir hayli saydı, döktü. Zaten
ayıp gören ; gayb âleminin kokusunu bile alamaz!...
Mecnun
dedi ki:
-
Sen baştan başa sûretten, cisimden ibaretsin. Gel, bir de benim gözümle
bak!..Bu köpek , bence Hakk’ın çözülmez bir tılsımıdır. Bu köpek;
Leylâ’nın mahallesinin bekçisidir. Himmetine bak,gönlüne, canına,
irfanına dikkat et ki neresini seçmiş, neresini yurt edinmiş?.. O
benim mağaramın yüzü kutlu köpeği, hatta o benim derttaşım ,
gamdaşım!... Onun mahallesinde yurt tutan köpeğin ayağının bastığı
toprak bile ulu aslanlardan yeğdir. Ey köpeklerine aslanların köle
olduğu sevgili; anlatmaya imkan yok ki!... Sus vesselam!.
Dostlar
: Sûretten geçerseniz , her yer sizin için cennettir ;gül bahçesi içinde,
gül bahçesidir. Sûretini kırdın, yaktın mı ; her şeyin sûretini
kırmayı öğrendin demektir!..O zaman her sûreti kırar, Haydar gibi,
Hayber’in kapısını çeker, koparırsın!...
Mesnevi - III - 45
|