Segâh niyaz
ilahisi
Şem-i ruhûna
cismimi pervane düşürdüm
Evrak-ı dili
âteş-i sûzâne düşürdüm
Bir katre iken
kendimi ummane düşürdüm
Takrir idemem
derd-i derûnum elemim var.
Dinle
sözümü sana direm özge edâdır
Derviş
olana lâzım olan aşk-ı hüdâ’dır.
Aşıkın
nesi var ise mâşuka fedâdır
Semâ
safâ câna şifâ rûha gıdâdır.
Ey sofu bizim
sohbetimiz câna safâdır
Bir cur’amızı
nüş ide gör derde devâdır
Hak ile ezel
ettiğimiz ahde vefâdır
Semâ safâ câna
şifâ ruha gıdâdır.
Aşk
ile gelin eyleyelim zevk u sefâyı
Göklere
değin er görelim hüy ile hâyı
Mestâne
olup debreşelim çeng ile nâyı
Semâ
safâ câna şifâ ruha gıdâdır.
Aşk ile gelin
tâlib-i gûyende olalım
Şevk ile safâlar
sürelim zinde olalım
Hazret-i MEVLÂNÂ’ya
gelin bende olalım
Semâ safâ câna
şifâ ruha gıdâdır.
Sultan Veled
SEMÂ ve KÂİNÂTIN
HAREKETİ
Semâ, Türk
tarihinin, an’annesinin, inançlarının bir parçası olup Hz. Mevlâna
(1207-1273) ilhamıyla oluşmuş ve gelişmiştir. Kemâle doğru manevi
bir yolculuğu (Miracı), bir gidiş-gelişi, temsil eder. Semâ 7 bölümdür.
Her bölümün ayrı bir manâsı vardır. Semâyı ilmi yönden tetkik
ettiğimizde, şunu görürüz: Var olmanın temel şartı dönmektir.
Varlıklar arsındaki müşterek benzerlik, en ufak zerreden en uzak yıldıza
kadar her birinin bünyesini teşkil eden atomlarındaki elektron ve
protonların dönmesidir. Her şeyin döndüğü gibi, insanoğlu da bünyesini
teşkil eden atomlardaki mevcut dönmelerle, vücudundaki kanın dönmesiyle,
topraktan gelip toprağa dönmesiyle, dünya ile beraber dönmesiyle tabii
ve şuursuz olarak döner. Ancak insanı diğer varlıklardan farklı ve
üstün kılan şey akıldır. İşte, dönen semâzen varlıkların müşterek
hareketine, semâ ile beraber aklı da iştirak ettirir.
Semâ, bir
kulun hakikâte yönelip, akılla aşkla yücelip, nefsini terk ederek,
Hakk’ta yok oluşu ve olgunluğa ermiş, kâmil bir insan olarak tekrar
kulluğa dönüşüdür. Bütün varlığa, bütün yaratılanlara yeni
bir ruhla, sevgi için, hizmet için dönüşüdür... Semâzen hırkasını
çıkarmakla, mânen, ebedi âleme, hakikate doğar, orada yol alır...
Başında sikkesi (nefsinin mezar taşı), üstündeki tennuresi (nefsinin
kefenidir). Kollarını çapraz bağlayarak, görünüşte BİR rakamını
temsil eden, böylece Allah’ın birliğini tasdik eden Semâzen, Semâ
ederken, kolları açık, sağ eli dua edercesine göklere, Hak gözüyle
baktığı sol eli yere dönüktür. Hakk’tan aldığı ihsanı, halka
saçmasıdır. Sağdan sola kalbin etrafında dönerek, bütün insanları,
bütün yaratılmışları, bütün kalbiyle sevgi ve aşkla kucaklayışıdır....
semâ 7 bölümdür. Her bölümün ayrı bir manası vardır....
A-
Birinci bölüm: İlahi aşkı
temsil eden Peygamber efendimizi metheden “na’t” ile başlar.
Buna “ Nat’ı Şerif” denilir. Peygamberimizi methetmek, O’ndan
evvelki bütün Peygamberleri ve hepsini yaratan Allah’ı methetmek
demektir...
B-
İkinci bölüm: Bu
methiyden sonra bir kudüm darbesi duyulur. Bu vuruş Allah’ın (C.C.) kâinatı
yaratışındaki “Kün = Ol emrini temsil eder...(Kur’an-ı Kerim
Sure: 36, Ayet:82)
C-
Üçüncü bölüm: Bu bölümde
ise her şeye can veren Nefes’i “nefha-yı İlahiyye”yi temsil eden
bir ney taksimi duyulur.
D-
Dördüncü bölün:
Sultan Veled devridir. Bu, Semâzenlerin birbirine üç kere selâm
vererek, bir peşrevle dairevi yürüyüşüdür. Şekilde gizli ruhun
ruha selâmıdır.
E-
Beşinci bölüm: Semâ töreni
dört selâmdır. Semâzen üstündeki siyah hırkayı çıkararak,
sembolik olarak, hakikate doğar, kollarını bağlıyarak bir rakamını
temsil eder böylece Allah’ın birliğine şahadet eder, Şeyh Efendinin
elini öperek Semâ’ya girme izni alır, Semâ’ya başlar.
1.
Selâm, insanın,
bilgiyle hakikâte doğarak, Yüce Yaradan’ını ve kendi kulluğunu idrâkidir.
2.
Selâm, insanın yaratılışındaki
nizamı, azamati müşahede ederek, Allah’ın kudreti karşısında
hayranlık duymasıdır.
3.
Selâm, insanın hayranlık
ve minnet duygusunun aşka dönüşmesiyle, aklın aşka kurban oluşudur.
Bu tam teslimiyettir, Allah’a vuslattır, Sevgilide yok oluştur!
Budizm’de en yüksek mertebe olan Nirvana’dır, İslamiyet’teki Fenâfillah’tır.
Ancak İslâmiyet’te en yüksek mertebe kulluk mertebesidir.
4.
Selâm ise, insanın mânevi
yolculuğunu tamamlayıp, kaderine razı olarak, yaratılıştaki
vazifesine, kulluğuna dönüşüdür. Bu selâma Şeyh Efendi ve Semâzen
başı da iştirak ederler.
Bu noktada Semâzen, Âmene’r Resülü’deki
(Kur’an- ı Kerim Bakara suresi 285. âyet) Allah’a, Meleklerine,
Kitaplarına, Peygamberlerine... imân etmiş olmanın neş’esi içindedir.
İlâhi emirlerin ve yaratılış sebeplerinin zevki ve idraki içindedir...
Benliğini, egosunu mağlup etmiş Peygamber Efendimizin, “ölmeden önce
ölünüz” ve Kur’an- ı Kerim’in Fecr suresi ayet:27, son âyetlerindeki
“Ey emin ve mutmain olan nefis, sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut
olarak, Rabbine dön! Has kullarım zümresine gir! Onlarla beraber
cennetime gir!” emirlerine uymuş ve neş’esine gark olmuştur...
F-
Semâ töreninin altıncı bölümünde bilhassa “Meşrik
de Allah’ındır, Mağrib de. Hangi tarafa dönerseniz, Allah’ın yüzü
oradadır. Çünkü Allah Vasi’dir, Âlim’dir.” (Bakara s. 2
115. ayetinin okunduğu Kur’an- ı Kerim tilâvetiyle devam eder.
G-
Yedinci bölümde Semâ töreni,
bütün Peygamberlerin, şehitlerimizin ve bütün insanların ruhları için
okunan bir fâtiha ve devletimizin selâmeti için dua ile son bulur...
Dede’ler ve Derviş’ler, Semâ Mukabelesinden sonra, kimseyle konuşmadan
, tefekkür (meditasyon) için, sessizce hücrelerine çekilirler...
Yazan: Hz. Mevlâna’nın torunu Dr. Celâleddin Bostan ÇELEBİ
|