Ana Sayfa    Yazı    Sızı   Alıntı    Mercek   Sizden Gelenler     Linkler     Hakkımızda       Ölüm Risalesi - Erdem Beyazit
 

 

  
 

Ölüm Risalesi

Damla damla oluşuyor hayat
Ölüm kımıl kımıl
Duymak kolay
Anlatmak değil

Her an
Farkındayım
Az az öldüğümün

Bilincindeyim doğan ayın
Eriyen karın akan suyun
Ve usul usul tükenen zamanın

Tekrarlayıp duruyor saat
Vakit te mahluktur
Vakit te mahluktur

İşliyor kalbim
Eskiyor saçlarım
Ve gözlerimin en ince hücreleri

Okuyorum hayatı
Toprağın üstünden çok
Altındakilerle var olduğunu

Toprak
Ölüme aç
Ölüme muhtaç
Hayat

Ölüm muhakkak
Ve ölüm mutlak
Tek kapısıdır ölümsüzlüğün

Ölümle tanıştıktan sonra anladım
Sadece bir kimlik belgesi olduğunu yaşamanın

Kesitler

Mahlukta devinen
Gürül gürül bir ırmaktır ölüm

Babalar ölür
Dolaşır eli ölümün
Saçlarında anaların oğulların

Analar ölür
Kök salar hasret yüreklere
'Bir evlat pir olsa da'
O zaman anlar ancak neymiş öksüzlük

Oğullar ölür
Bir kafes olur ölüm
Ana kalbi bir kuştur
Azad kabul etmez

Sevgililer ölür
Bir hicret olur ölüm
Bir sıla

Mesela arkadaşlar
Arkadaşlıklar vardır okullarda
Bakarsın biri gelmez bir gün
Ve artık hiç gelmeyecektir
Simsiyah bir gölge düşmüştür adeta
Bahçeye koridorlara sınıflara
Bir fısıltı dolaşır dudaklarda
Kimi kirpikleri ıslak
Çökmüş bahçenin tenha bir yerine
Elinde bir çöp resmini çizer toprağa
Anıların
Kimileri öbek öbek toplanıp
Çaresizliği dile getirirler anlamsız sözcüklerle
-Nasıl olur daha dün beraberdik
-Salıncakta İki Kişi'yi izlemiştik daha dün nasıl olur
-Geçen pazar kırlarda dolaşmıştık
''Göçmen kuşlar yerli kuşlardan daha mutlu olmalılar
Hayatı dolu dolu yaşıyorlar'' demişti unutamıyorum

Sonra bir mezarlıkta Bir çukurun başında
Bir kapının ağzında
Herkez susar
Konuşur ölüm

Ve sürer hayat.

Bazan bir tekerlek altında
Ansızın gelir ölüm
Apansız biter sınav
Bir elektrik kesilmesi gibi
Kesilir tulu emel

Bazan ölüm vardır
Ölümden önce gelir
Mesela bir hapishanede bir hücrede yaşanır
Sorular hep yanıtsız kalır orada
Sadece konuşan rüyalardır
Yahut hayaller suskun duvarlarda
Gözler kabul eder parmaklar kabul eder
Ama beyin hep umuttan yanadır

Bazan akan bir film şeridinin
Tek kare donan bir fotoğrafı gibidir
Ölüm
Karşıda bir manga asker
Gözler namluların karanlık ağızlarını görmez de
Takılıp kalır masmavi gökyüzünde
Asılıp kalmış bembeyaz bir buluta

Ölümden uzak ölümler vardır
Gazete ilanlarında rastlanılan
Dünyaya bağlılığın zavallı
Ve muannit
Bir belgesidir
Daha çok kalanlara ait.

Bir de bir örümcek ağının ortasına düşmüş
Bir sineğin titrek bacaklarında seyretmiştim ölümü

Ölümler vardır:
Can kuş gibi uçar gider
Bir martının süzülüp
Kaybolması gibi maviliklerde

Bir Portre

Engin sakin berrak bir denize
Uçsuz bir kumsaldan ağır ağır
Nasıl yürürse insan
Sokrates öyle yürüdü ölüme

Tilmizleri ağlaşırken
O vasiyet ediyordu:
-Asklepyos'a bir horoz borçluyuz
Unutmayınız.

Ne tuhafsınız dostlar
Güçsüz kadınlar gibi ağlaşmak niye
Yükselmek varken ölümsüzlüğe

İnancına sahip olmak
İnsan olmanın şartı
Kölelikler içinde en onulmaz kölelik
Hayatın ölümcül yanına
Takılıp kalmak değil mi?

İlkin ayaklarında duydu Sokrates
Zehirin soğukluğunu
Ve yavaş yavaş ölüm
Yükseldi göğsüne çenesine

Dudaklarında donan son bir tebessümle
Bir işaret taşı da böylece
Sokrates dikmiş oldu ölüme

Ölümün Sesi

Ölümden bir işaret var her şeyde
Ölümün sesini duyuyorum şarkılarda türkülerde:
-Kışlanın önünde redif sesi var
Namluların ucunda ölümün sesi!

-Bir ay doğdu geceden oy oy
Karanlığın ağzında ölümün sesi!

-Erzurum dağları kan ile boran
Vadilerin koynunda ölümün sesi

-Ezo gelin durmuş bakar yollara
Umudun ardında ölümün sesi!

-Bir ihtimal daha var
Umuddan da öte ölümün sesi!

Kendi Ölümüme Ait Bir Deneme

Bir gün öleceğim biliyorum
Bunu her an ölür gibi biliyorum

Anamın yüreğinde bir kor
Ölene dek sönmeyecek bir ateş
Kımıldanıp duracak hep

Karım bomboş bulacak dünyayı
-N'olurdu birlikte ölseydik, deyip duracak
Oysa insan yalnız ölür
Ama o olmayacak dualarla teselli arayacak

Kızlarımın gırtlaklarında bir düğüm
Bir süre kaçacaklar insanlardan
Boşluğa düşmüş gibi bir duygu içlerinde
Sonunda onlar da kabullenecekler öylesine

Ölümüme en çabuk dostlarım alışacaklar
-Yaşayıp gidiyorduk yahu
Ne vardı acele edecek!
Diyecekler

Biliyorum yaklaşıyoruz her an
Biliyorum oruçlu doğar insan
Ölümün iftar sofrasına

Son Söz

Ve zaman döne döne
Gelmişti başlangıç noktasına
İlk yaratılış düğümüne

Mahlukatın var olduğu
Yüzüsuyu hürmetine
Evrenin Efendisinin
Kavuşmak vakti gelmişti sevgilisine.

Hayatın menbaı
Merhametin son durağı
Madeni, muhabbet ocağının
Ateşler içindeydi
Yatağında.
İltica etmişti sanki Kainat
Kutsal tenine
Hayata şafak olan alnında
Ter taneleri
Her biri insanlık çilesinden
Bir haberdi sanki
Bir an oldu
Aralandı gözleri
Sonsuzu kuşatan bakışları
Süzdü ciğerparesi Fatıma'yı
Süzdü tek tek çevresindeki
Can dostlarını
Kıpırdadı dudakları, dedi:
-Ebu Bekir kıldırsın namazı
Sonra daldı daldı uyandı
Son defa aralandı
Bakışları
Yöneldi bir noktaya
Karar kıldı bir noktada
Ve dedi:
-Merhaba ey refik-i ala!

Olacak oldu
Akıllar kamaştı
Kalpler tutuştu
Feryat ve figan gökleri tuttu
Çekti kılıcını Faruk olan
Sıçradı orta yere:
-Kim derse ''O öldü'', öldürürüm!

Ayrılık ateşinden
Ateşin şiddetinden
Sanki bendler çözülmüş
Felekler çökmüştü
Şuur tutuşmuş
Akıl iflas etmişti.

Sonra Sıddıyk olan
Yetişti geldi
Baktı baktı yatağında hareketsiz yatan sevgiliye
Mağarada arkadaşına Hicrette yoldaşına
Sonra baktı çevresine
Mahşerden önce mahşer hali yaşayan
Ashabına
Aline
Ebu Bekir dedi:
-Ey nas, susun!
Kim ki Resulullaha tapmaktadır
Bilsin ki Resul ölmüştür
Kim ki Allaha tapmaktadır
Bilsin ki Allah ölmez
Hayy ve Layemuttur

Ey nas, susun!
''İnna Lillah ve inna ileyhi raciun''

Sonra eğildi sevgilinin yüzüne
Sürdü bulutlanmış gözlerini
O güzellikler ülkesine
Baktı baktı ve dedi:
-Hayatında güzeldin
Ölümünde güzelsin
Öldün
Bir daha ölmeyeceksin

Erdem Beyazit

                                                                                                                                                                                                

 

Kamelyam - Adem Ünal 
Kepez - Bahaettin Karakoc
Baharın ilk Sabahları - O.Veli Kanık
Sana Bana Vatanıma Dair - Erdem Beyazıt
Mono Roza - Sezai Karakoc
Kar Şiiri - Sezai Karakoç

Mavi Bir Ölüm - Ömer Çelik

Ara Notlar - Abdülbaki Kömür
Sevgilerde - Behcet Necatigil
Afganistan Çağıltısı - Cahit Zarifoğlu
Again and Again - Ranier Maria Rilke
Budur Benim Çabam - Ranier Maria Rilke
Taş Gazeli - Osman Sarı
Kurşun Gazeli - Osman Sarı
Veda - Erdem Beyazit
Bulmak - Erdem Beyazit
Kar Altında Hüzün Denemesi - Erdem Beyazit
Evrenin Efendisine - Erdem Beyazit
Ölüme Saygı - Erdem Beyazit
Ölüm Risalesi - Erdem Beyazit
Gölgelere Dair - Erdem Beyazit
Bir Kırık Ezgi - Mustafa İslamoğlu 
Ağıt ve Raks - Mustafa İslamoğlu 
Güneşteki Lekeler - Mustafa İslamoğlu 
İntizar - Mustafa İslamoğlu 
Muştu - Mustafa İslamoğlu 
Öfke ve Hakikat - Mustafa İslamoğlu 
Sana Onları Adayacağım - Mustafa İslamoğlu 
Aşk - Bahattin Karakoç
Sebep - Bahattin Karakoç
Sana Haram Oğul - Bahattin Karakoç
Seni İntihar Ettim - Kahraman Tazeoğlu
Seni İçimden Terk Edeceğim -Kahraman Tazeoğlu
Niceleri Geldi - Ömer Hayyam
Gündüzüm Gece Oldu - Ömer Hayyam
Bir Gün Öleceksin - Ömer Hayyam
Yaşamak Macerası - Ömer Hayyam
Pergel - Ömer Hayyam
Bir Ölümden Kalanlar -  Behcet Necatigil
Başsağlığı -  Behcet Necatigil
Barbaros Meydanı -  Behcet Necatigil
Aşk Gelmiş Cihana -  Behcet Necatigil
Çarmıh - Behcet Necatigil
 

Geri ] Yukarı ] İleri ]

      

        Tasarım Elif

 

 ***Yenilikler***

Yazıya Yeni Yazılar

Sızıya Yeni Şiirler

Alıntıya Nazan Bekiroğlu'ndan Alıntılar

Merceğe  Cahit  Zarifoğlu Linki

Mevlanaya yeni bölümler ve

Mesneviden yeni hikayeler Eklendi

 

 

 

 

 

 

 

 

Ana Sayfa    Yazı    Sızı   Alıntı    Mercek   Sizden Gelenler     Linkler     Hakkımızda Geri ] Yukarı ] İleri ]