Ana Sayfa    Yazı    Sızı   Alıntı    Mercek   Sizden Gelenler     Linkler     Hakkımızda       Nazan Bekiroğlu_Yusuf ile Züleyha
 

 

 

Mülk gibi söz de, ne senin ne benim.

Cümle gibi aşk da ne senin ne benim.

Söz de,

Aşk da,

ne benim ne senin.

Bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,

ağustos göklerinde başımın üzerinden geçen bulut,

mayıs gülü,

ışıklı nisan yağmuru

ne kadar Allah’tansa,

mülk gibi söz de ve aşk da

O’ndan.

“Sen” tahtına yazıcı kimi oturtsa da,

beşeri bir sevgili ya da cismani bir aşk gibi görünen,

hiçbir yol O’ndan özgeye çıkmıyor aslında, “gönül tahtına O’ndan özge sultan” olmuyor.

Değil mi ki her şey O’ndan,

gidecek yer yok O’ndan başka. Gelinen yer yok O’ndan başka.

İnsan o ki, O’ndan başkasını sevemez sevginin mahiyeti icabı, O’ndan başkasını bilemez bilginin mahiyeti icabı.

...

Kimi zaman sevgimizin ne olduğunu bilmeden severiz. Ve insan henüz neyi sevmediğini bilmediği böyle zamanlarda O’ndan başkasını sevdiğini zannedebilir:

Bir çiçeği, bir kuşu,

denizi, yağmuru,

gökyüzünü, yazıyı,

yazıyı yazanı, kalemi tutanı,

bir yaratılmışı hasılı.

Söz gelimi Leylâ Mecnun’u, Şirin Ferhâd’ı, Züleyha Yusuf’u sevdiğini zannedebilir.

Oysa sevmek, en fazla, neyi sevdiğini fark etmek demektir ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir.

Her aşk O’na çıkar sonunda,  O’ndan başkasını sevmek imkansız gibidir. Seven neyi sevdiğini bilse de bu böyledir, bilmese de bu böyledir.

Bu yüzden değil mi ki kendini kaybetmek gibi görünen aşk, aslında kendini bilmektir. İstese de insan O’ndan özgeyi sevme şansı yok. Şans sözcüğü yok lügatlerde bundan böyle, O’ndan özgeyi sevme ihtimali yok. Ve neyi sevdiğini bilenle bilmeyen arasındaki fark sadece bilmenin bilincinden ibaret.

...

Sevginin yanılgısı yok. Yanlış olan neyi sevdiğini bilmemek ve yolu yanlış çizmek. Hangi kaynaktan geldiğini suyun, hangi dağın üstünden döküldüğünü  aydınlığın, bilmemek. Bilmemek yanlış kılar sevgiyi.

...

her güzellik gibi Yusuf’un güzelliğinin de kendisine zararı vardı.

...

Her kötülük bir mantıkla başlardı nasılsa.

...

Güven. O ki korunması için güvenmekten başka yolu yok.

...

Hüznünü Rabbine şikayet etti de Rabbinden kiç şikayet etmedi.

Yani ki Yakup çok ağladı ama sabrederek, teslim olarak ağladı.

Ama sabır acıya mani değildi.

...

(aynanın dilinden)

anladığım şu ki baht onu yürüyenle anlamlı...

demek ki sûretâ çirkin olur ya, ama kalbi benim sathım kadar cilalı, lekesiz ve temiz ve tertemiz bir adam baktığı zaman bana, kendi kalbinin tam ortasındaki nokta da bütün çirkinliklerin hükümsüz kaldığını, dahası çirkin diye bir şey olmadığını,

sûreti aştığını,

bütün sırrın manada saklandığını, fark ederse.

İşte ona bahtların da üstünda bahtım ben.

...

İncecik bir dal, neredeyse bir fidandı Potifar. Ama o kadar, sadece o kadar.

Anladı ki Züleyha, Potifar’la hayat bir uzun gece, sabahı olmayan. Tek kişilik bir yağmur.

Potifar’a göre Züleyha üç hece. Sarayın dar koridorlarında sıınırsız bir güzellik. Bir görüntü ele güne, bir iktidar sağlaması. Potifar, Mısır’ın en güzel kızının kocası. Potifar en nadide elmasın sahibi. Ama o kadar, sadece o kadar.

Züleyha bir uzun nâme, Potifar’ın okuması yazması yok.

Züleyha üç soru, beş soru, on soru; yanlış yoktu, ama Potifar’ın cevap kağıdı boştu.

Bir şerbet Züleyha yaz gününün en harlı yerinde, serin, çok serin; Potifar’ın elindeki kadeh Züleyha’yı almıyordu.

Bir garip denklik ki eşit işaretinin anlamı yok.

Bir toplama işlemi ki sağlaması yok.

Dadının sezgisini ve uyarısını duymamıştı, Züleyha yanılmıştı.

Anladı ki Züleyha Mısır’ın ikinci adamı olan Azizle yapılan bu evlilik “sözde” kalacaktır. Kalsın, dedi, bir kere söz verdim. Sözüm sözdür benim.

Evin evim, yüreğin yüreğim,

Bedenim bedenin, senin şu cismim.

Ruhum ve bedenim alabildiğine senin, alamadığın hiç kimsenin yani benim.

Ben bana yeterim senin yetmediğin yerde,

Onarırım kendi ellerimle kalbimi, kendi ellerimle severim kendi yüreğimi.

Kendime sultan kendime tebaa olurum, sen efendim olamazsan kendime köle olurum.

Kölelik yoksa defterinde kendime efendi, yine ben olurum.

Kime ne zararım var, hem âşıkım hem maşukum yine ben’im. Dişsi de erkeği de aynı çanakta yaprak veren çiçeğim.

....

Züleyha bir mutsuz kadın, gördüğü düşler çıkmamış. Yanılmış. Amma ki bilmemenin emniyetinde bilinçsiz. Başına bir kez olsun gerçek elmaslardan yontulmuş bir taş takmamış olan yapay taşlarla oyalanmanın acısını nereden bilecek? Göz kapaklarının ardına bir kez olsun ışık düşmemiş olan karanlıktan nasıl şikayet edecek?

...

Duy, dedi Züleyha, duy beni ey gelecek zaman,

duy beni yazılmış ve yazılacak olan bütün hikayelerin kadın kahramanları.

Bütün o yaşanmış ve yazılmış olan,

bütün o yaşanmamış ve yazılmamış olan

hikayelerin kadın kahramanları.

Kadınlar ve kızlar,

dişil ve doğurgan,

duygusal ve duyarlı olan.

Eril olmayan yani,

fethetmeyi değil fethedilmeyi bekleyen kale, daima.

Gecenin karanlık koynunda kapılarını açan kent, en fazla

en fazla bir sandalı koynuna alan deniz.

Durağan

ve çaresiz

ve lekesiz

ve temiz tertemiz.

Adı tarihe geçmiş ve geçecek

dişil ve doğurgan,

kadın ve kız olan yani ki

yani ki bütün hikayelerin baş kahramanı olan.

Dünyanın çevresinde döndüğü asıl güneş, çağların gerçek sahibi, gerçek yazıcısı tarihin

bir anda en güçlü hükümdarları yerle bir kılan

en güçlü kumandanları köle, en zelil köleleri hükümdar kılan,

tutsakları en derin aydınlıkta hür, hür olanı en koyu karanlıkta tutsak kılan,

hükümsüzü birden bire hükümlüye çeviren,

hükümlüyü birden hükümsüz eden.

Geçer akçeleri geçmeze, geçmez akçeleri geçere dönüştüren saklı ve gizli el.

Ama güçsüz,

çünkü daima ödeyen ve ödenen bedel.

Duyun beni geçmiş ve gelecek zamanların bütün hikaye kahramanı kadınları

ve hikaye kahramanı olmayan kadınları.

Bir ben gibisi olmayacak aranızda,

hiçbirinize benzemediğim kadar hiçbiriniz benzemeyeceksiniz bana.

Hepiniz düz yollarda, sakin ve güvenli bir yaşamın kollarındasınız,

bense derin ve karanlık bir kuyunun başındayım.

Fethedilen değil fethe kalkışan olarak kalacak geçmiş ve gelecek zamanlara adım.

Acım acınızdan,

gücüm gücünüzden çünkü çok daha fazla

aşk benim hakkım,

aşkın, hakkımız olmayanı istemek anlamına geldiğini bildiğimden bu hak ediş,

çünkü bu aşk benim yazgım,

çünkü kutsal kitaplarda zikredilecek benim adım.

Yükselmek için düşmek, arınmak için kirlenmek,

çıkmak için batmak lazım.

Yeniden doğmak için ölmeli insan bir kerre,

ruh olmak için teni yakmalı kadın

ve suyun serinliğini bilmek için ateşe düşmeli kadın.

Vurucu, kavrayıcı ve kuşatan,

durmayan, koşan,

böyle yazılmış benim yazgım,

kutsal kitaplarda böyle geçecek adım,

yazgıma ben nasıl baş kaldırırım?

...

suret deyip geçmemeli, suretin aslına nisbeti var. Üstelik bazen bir suret aslından çok daha tehlikeli olabilir. Çünkü kendi içimizde kendi zenginliğimizde tehlikesiz büyümektedir.

...

istek, insanın zafıydı...

Rabbim bana istememeyi isteyebilmeyi nasib et....

Değil mi ki isteğe yaklaşınca, istememeyi istemek artık imkansızlaşır. Bu yüzden değil mi Rabbim, senden gelen yasaklar “ yapma” ile değil “yaklaşma” emri ile başlar.yaklaşırsam eğer şu içimdeki olan akışla  Züleyha’nın ırmağına, yaklaştıktan sonra “yapmam” diyemem. Üstelik yaklaşırsam eğer yapmamayı da artık dua edemem. Daha kolay olan “yapma” değil “yaklaşma”.

...

mümkünü olan bir güzelliğin sahibiysen Yusuf, ve bu güzellik yoruyorsa beni, sen dünyanın en masum mücrimisin. Suçlu, suçunu her zaman bilerek işlemez Yusuf ve güzellik bazen suça dönüşür.

...

Tufandan kurtulmak için kendi derinliğine akan bir ırmak gibi; akmasam sana ölürdüm Yusuf, aktım, yine öldüm. Kendi ölümümün şeklini seçmem özgürlüğümse susarak ölmeyi değil, söyleyerek ölmeyi seçtim. Tortulanarak ve bulanarak değil, taşarak ve coşarak ölmeyi istedim. Hükmümün Yusuf olduğu yerde ölümlü olduğumu bildim. Ve yine dirilecek olmanın emniyetiyle ölümlü oluşumu sevdim.

Yusuf, dedi, Züleyha, bütün bir hayat, kınanma, horlanma, yitirme, her şey kalbimin üzerinden geçecek ve ben kalbimin altında kalacağım. Bana dair ve bana rağmen var olan bu dünyada büyüklüğü, yitirdiklerinin çokluğuyla ölçülen bir Züleyha olacağım....

Yusuf, dedi, Züleyha, aşk zorlu bir sınav, ben bu sınavı baştan ve gönüllü mü kaybettim? Hayır işte! Yitirmiş görünsem de kazancımsın sen benim. Ve şer gibi görünsem de göreceksin, yitirdiğin ne varsa  benim sana açtığım kuyuda, hayrın olacağım sonunda.

Yusuf, dedi Züleyha, sana, gel kaderim ol, demem. O kadar ki, güldeki sevda, çöldeki ateş, denizdeki su kadar kadersin sen bana...

...Görüyorsun ya Yusuf, seni sevdiysem yazgım bana yapacak başka bir şey bırakmamış olduğundan. Senin güzelliğin gibi benim de muhabbetimin nedeni olmadığından....

Sevdim seni, seni sevdiysem, bir eşikten geçtiğimdendir. Bir kentin içine düştüğümden ve bir kenti içime düşürdüğümden. Ben ki tüm savaşlarımda hem kumandan hem neferdim. Ürkektim, delişmenliğim korkunun rengindeydi. Bu yüzden seni sevdim....

Ve biliyor musun ki, seni sevdiysem, bütün ruhların  yaratıldığı ve henüz ruhlara cesetlerinin biçilmediği o mecliste, senin yanında yer almış olduğumu hatırımda taşıyor olduğumdandır bu. Bunca kolay terk ediyorsam varlığımı senin varlığına o şimşek parıltısı ânın anısını göz bebeklerimde sakladığımdandır.

....

Yusuf, dedi, kelamım artık sende hükümsüz. Ama kelamımın hükümsüz kaldığı bu yerde beni küçümseme. Bil ki kelamımdan da ötede sadece âh var, âh ki dünya onun üzerinde durur, gök kubbe onun hararetiyle döner.  

...

içimden bir âh yükseliyorsa gökyüzünün katlarına, âhımın bir yüzü ne kadar şikâyete baksa da, sana bakan yüzüyle âhım bir şükür hükmündedir.  

...

Züleyha hala aşktı...Bir âh’tı Züleyha sadece. Kelam yoktu, eylem yoktu.

...

Kalbinin büyüklüğü terk edebildiklerinin miktarıyla ölçülmekse aşkının adı, Züleyha kalbin sınırsızlığı kadar aşktı.

....

...Ölüm ve dirim içimde birbirine bunca yakın. Ödediğim bedel işte bu. Ben ki birden fazla ölmeyi bildim, artık böylece yaşayabilirim.

...

Duanın gerçekleşmesi demek olan mucize, dua edebilmenin ta kendisi. Dua ki her duayı melekler taşır huzura...

...

yitirmek gibi bulmanın da zamanı vardır.

...

Ez-cümle: Eflatun’un mağarasında bir gölge.

Bütün anlamlara bitişik olarak bütün anlamların da üstündeki anlamı çözünce.

Dönünce mağaranın çıkışına yüzünü, bilince bilmenin bilincini,

Adem’ öğretilen isimlere dönüşüyor bütün sözcükler neticede...

Konan göçer, doğan ölür elbet. Irmak denize, deniz ırmağa kavuşur sonunda; ruh kaynağına, kaynak da ruhuna muhtaç değil mi şunun şurasında?

Ne güzel, ölecek olmak ne güzel. Ne güzel, ölecek olmanın muştusu ölmeyecek olmanın tahayyülünden, ne güzel.

Beyit:

Minnet Hüdâ’ya devlet-i dünya fenâ bulur

Bâki kalır sahıfe-i âlemde adımız

                                   (Bâki)

 

 

                                                                                                                                                                                                           

 

Geri ] Yukarı ] İleri ]

      

        Tasarım Elif

 

 ***Yenilikler***

Yazıya Yeni Yazılar

Sızıya Yeni Şiirler

Alıntıya Nazan Bekiroğlu'ndan Alıntılar

Merceğe  Cahit  Zarifoğlu Linki

Mevlanaya yeni bölümler ve

Mesneviden yeni hikayeler Eklendi

 

 

 

 

 

 

 

 

Ana Sayfa    Yazı    Sızı   Alıntı    Mercek   Sizden Gelenler     Linkler     Hakkımızda Geri ] Yukarı ] İleri ]